KEREM ÖZDEMİR
On bir yaşımda okulumun kompozisyon yarışması için yazdıklarımı dün gibi hatırlıyorum. Doğduğum şehrin kayalarına işlenmiş Yazılıkaya anıtı hakkında hissettiklerimi yazmıştım. O zamanlar daktiloda yazmak benim için müthiş bir hevesti. Geçmezdi parmaklarımın ağrısı. O kompozisyonumu da daktiloya çekmiştim.
Yazar olmak benim için daktilodan geçiyordu o günlerde. Düşüncelerimi yazma arzum bende süregelen bir hassasiyet uyandırmıştı. Fakat birinciliğim adına öğretmenimin övgüleri safça gururumu okşarken sınıf arkadaşlarımdan biri “Bunu Kerem yazmış olamaz,” diye bağırdı. O bağırıştan önce kendi kendime “Sadece okuyacağım ve sonra elbette yazar olacağım,” diyordum. Bu hiçbir zaman değişmedi. Üstelik sağlam bir mühendis de oldum. Bu hayatta otuz yedinci senemi devirdikten sonra yine aynı cümleyi ismimle bir kuruyorum: “Ben yazar olacağım.” Çünkü bugüne dek hep mahlas kullandım. Gazete ve dergilerde yazdıklarımı hâlâ keyifle okusam da hatalarla dolu “Anahtar Kelimeler” kitabımın itibarını iade etmek adına onu yeniden kaleme aldım. Yakında kitabevlerinin raflarında olacak. Ve bugünlerde üçüncü kitabımı yazmaktayım.